Bu makale, savaş, çatışma ve kamulaştırma nedeniyle mülksüzleştirilen kadınların müşterekleştirme pratikleri aracılığıyla yarattıkları kolektif alanların mekânsal biçimleriyle ilgilidir. Nakba'dan (1948) bu yana, İsrail'in sömürgeleştirme politikaları nedeniyle Filistin'de sürekli bir mülteci yaşamı ve kamp oluşumu söz konusudur. Ortadoğu coğrafyasının bir başka köşesinde, Türkiye'nin Güneydoğusunda ise; Kürt meselesine bağlı zorunlu göç süreciyle birlikte, mülksüzleştirilenler tarafından başta Diyarbakır olmak üzere diğer mülkler üzerinde gecekondu mahalleleri inşa edilmiştir. Diğer yandan Suriye iç savaşının bir gerçeği olarak çok sayıda göçmen Türkiye ve diğer ülkelerdeki çağdaş kamplarda yaşamak zorunda kalmıştır. Bu süreçte, savaşın ve zorunlu göçün bir sonucu olarak ortaya çıkan mültecilik/sığınmacılık koşulları, toprakların mülksüzleştirilmesinin yanı sıra kendiliğinden ortaya çıkan yaşam alanlarına ve çeşitli ortak mekân biçimlerine de yol açmıştır. Kamplarda ve gecekondu yerleşimlerinde yaşamın akışkanlığı, zamansallığı ve karmaşıklığı içinde, kadınların ontolojisi/varoluşu etrafında inşa edilen belirli mekânsal müştereklik, dayanışma ve birlikte yaşama pratiklerini örnekleyeceğiz. Araştırmamızda öncelikle bu süreçlerin Ortadoğu'nun farklı bölgelerinde yaşandığının; dolayısıyla kadın kimlikleri üzerindeki sosyo-kültürel baskı unsurlarının hemen hemen benzer olduğunun altını çizeceğiz. Bu bağlamda, toplumsal cinsiyet perspektifi bağlamında kadının toplumsal olaylardaki yerini ve yaşamını olumlayan çalışmalara odaklandık. Yine temel insan hakları ve ihtiyaçları çerçevesinde kendiliğinden ortaya çıkan ortak alanların imkânını örnekleyeceğiz.
Böylece farklı bölgelerdeki kadın örgütlerinin kendiliğinden oluşturduğu, toplumsal yaşamı ve mücadeleyi olumlayan ortak alan pratiklerini örnekleyeceğiz. Bu değerlendirme kapsamında kadınların katılım ve müştereklik bağlamında birincil karar vericiler olduğu görülecektir.
Abstract
This article concerns the spatial forms of collective spaces created through commoning practices by women dispossessed due to war, conflict, and expropriation. Since Nakba (1948), there has been a continuous livelihood of refugees and camp formation in Palestine due to the politics of colonization of Israel. Meanwhile, in another corner of the Middle Eastern geography, in the Southeast of Turkey; with the forced migration process related to the Kurdish issue, slum neighborhoods were built by the dispossessed on the other properties, mainly in Diyarbakir. On the other hand, as a fact of the Syrian civil war, many migrants were forced to live in contemporary camps in Turkey and other countries. According to this process, refugeehood/asylum conditions as the outcome of the war and forced migration led to the dispossession of lands but also spontaneous emerging living spaces and various forms of common spaces. We will exemplify certain spatial practices of commonality, solidarity, and common living together, built around the ontology/existence of women, within the fluidity, temporality, and complexity of life in camps and slum settlements. First of all, in our research, we will underline that these processes are experienced in different regions of the Middle East; thus the socio-cultural elements of pressure on women’s identities are almost similar. In this context, we focused on studies that affirm women’s place and life in social events in the context of gender perspective. Again, we will exemplify the possibility of common spaces arising spontaneously within the framework of basic human rights and needs.
Thus, we will exemplify common field practices, which are spontaneously created by women’s organizations in different regions, that affirm social life and struggle. Within the scope of this evaluation, it will be seen that women are the primary decision-makers in the context of participation and commonality.