Modern tıp, modern iktidar ilişkileri ile gelişmiş ve hastaneler bürokrasinin içine dahil edilmiştir. XVIII. yüzyıl öncesinde huzurevi olarak kullanılan hastaneler, modern siyasi iktidarın bedenle kurduğu ilişki sonucunda kategorize edilmiş ve hastaneler Büyük Kapatılma'nın bir aracı haline gelmiştir.
Modern mimari, iktidarı temsil eden bir araç olmanın ötesine geçerek mekânı doğrudan düzenleyen iktidar olmuştur. Tıp, mimarlık ve şehir planlama sadece modern dünyanın ampirik verilerini değil, aynı zamanda beden ve mekân arasındaki ilişkiyi tasarlayan görsel formları da üretmektedir. Buna paralel olarak toplumsal yaşamı düzenleyen karmaşık ilişkiler ve katmanlar ortaya çıkmaktadır. Bilgi-iktidar-hakikat arasındaki sınırlar iç içe geçiyor, örtüşüyor. Bu örüntüleri ortaya koymak, 'nasıl' sorusuna verilecek yanıtların başka bir biçiminin arayışına işaret eder.
Bu makale, bir mega proje olarak şehir hastanesi üzerinden bilgi-iktidar-hakikat üretimi arasındaki bu gerilimli ilişkilere dayalı bir yaklaşımın olanaklarını araştırmaktadır. Şehir hastanelerini, iktidarın göz ve dil arasında kurduğu hakikatin analizine bir zemin sağlamak üzere, şehir ve halk sağlığı ile devlet ve sermaye arasındaki ilişkinin kesiştiği bir alan olarak görmeyi öneriyorum.
Abstract
Modern medicine has developed with modern power relations, and hospitals are included into the bureaucracy. Hospitals that were used as nursing homes before the 18th century were categorized as a result of the relationship established by the modern political power with the body, and hospitals became a tool of the Great Confinement.
Modern architecture has gone beyond being a tool representing power it has been the power that directly regulates space. Medicine, architecture and urban planning do not only produce empirical data of the modern world, but also visual forms that design the relation between body and space. In parallel, complex relationships and layers that regulate social life emerge. The boundaries between knowledge-power-truth are intertwined, overlapping. Putting out these patterns marks the search for another form of the answers to the ‘how’ question.
This article explores the possibilities of an approach based on these tense relations between knowledge-power-truth production through the city hospital as a mega project. I propose to see city hospitals as a space where the relationship between the city and public health and the state and capital intersect, in order to provide a base for the analysis of the truth that power has established between eyes and tongue.