Bu makale, insan hücreleriyle neredeyse aynı sayıda insan dışı mikroorganizma hücresi içeren vücudumuzdaki canlı varlıkların ve çevremizdeki diğer canlı varlıkların birbirine bağlılığına dikkat çekmektedir. Bu biyoçeşitlilik milyonlarca yıl boyunca karşılıklı olarak evrimleşmiş ve güçlü bir dayanıklılık sağlamıştır. Buna karşılık akvaryum, temel, sınırlı ve mekanik bir ekosistem olarak savunmasızdır.
Yerli konut uygulamalarını incelemek bize insanların binlerce yıl boyunca yenileyici habitatlar oluşturabildiğini göstermektedir. Bununla birlikte, antroposentrik olmayan, kapsamlı ve ruhani uygulamaları, nehirlere, topraklara, ormanlara, kuşlara, atalarına ve hatta 7. nesil torunlarına danışmayı içerir. Bu kapsayıcı uygulama, varlıklar arasındaki bağlantıları gözlemlemeye ve gevşemiş ya da kopmuş bağları bulup onarmaya dayanıyordu. Konutları ve üretimleri varlıklar arasındaki ilişkileri arttırmaya dayanıyordu ve bu nedenle dokumacı olarak adlandırıldılar.
Bu yenileyici ve bütüncül dokuma perspektifinin aksine, çağdaş mimarlık pratiklerine baktığımızda, akvaryum inşa etmeye benzerliklerini fark ediyoruz; sınırlı, mekanik ve savunmasız ekosistemler. Mimarlık ilişkileri keser, bağlantıları azaltır ve tiranlık yaratır. Savaşlara benzer şekilde, varlıkları izole eden, sağlıksız ve adaletsiz koşullar yaratan ve hatta yaşamları öldüren bu zorbalık pratiği, iyileştirilmesi gereken bir hastalıktır.
Abstract
This article highlights the interconnectedness of living beings within our body, which contains almost the same number of non-human microorganism cells as the human cells, and with the other living beings around us. This biodiversity mutually evolved over millions of years and provided strong resilience. On the contrary aquarium, as a basic, limited, and mechanic ecosystem, is vulnerable.
Studying indigenous dwelling practices shows us that for thousands of years, humans could make regenerative habitats. However, their nonanthropocentric, comprehensive, and spiritual practices, include consultation with rivers, lands, forests, birds, their ancestors and even their 7th-generation grandchildren. This inclusive practice was based on observing the interconnections among beings, and finding the loose or broken ties and repairing them. Their dwelling and making were based on increasing the relations among beings and for this reason they were called weavers.
Contrary to this regenerative and holistic weaving perspective, when we look at contemporary architecture practices, we realise their similarity to building aquariums; limited, mechanic, and vulnerable ecosystems. Architecture cuts the relations, reduces the interconnections, and creates tyranny. Similar to wars, this practice of tyranny, isolating beings, creating unhealthy and unjust conditions, and even killing lives, is an illness which requires healing.